-
1 beaucoup
1 énormément çok [ʧok]◊Je l'aime beaucoup. — Onu çok seviyorum.
◊Il pleut beaucoup. — Çok yağmur yağıyor.
◊C'est beaucoup mieux. — Çok daha iyi.
2 beaucoup de çok sayıda3 nombreuses personnes, choses çokçası◊Beaucoup sont venus. — Çokçası geldi.
-
2 gros
I1 large, épais büyük [by'jyc]2 corpulent şişman◊Il est devenu gros. — Şişmanladı.
3 çok [ʧok]4 grave büyük [by'jyc]5 vulgaire kaba [ka'ba]♦ un gros mot kaba bir sözIIn m fpersonne corpulente şişman1 çok [ʧok]2 en grand büyük [by'jyc]3 en grosa büyük boy◊C'est écrit en gros. — Büyük boy harflerle yazılı.
b yaklaşık [jakɫa'ʃɯk]◊Il y avait en gros deux cents personnes. — Yaklaşık iki yüz kişi vardı.
c toptan [top'tan] -
3 grosse
I1 large, épais büyük [by'jyc]2 corpulent şişman◊Il est devenu gros. — Şişmanladı.
3 çok [ʧok]4 grave büyük [by'jyc]5 vulgaire kaba [ka'ba]♦ un gros mot kaba bir sözIIn m fpersonne corpulente şişman -
4 plein
I1 rempli dolu [do'ɫu]◊La bouteille est pleine d'eau. — Şişe su dolu.
2 qui a beaucoup de dolu [do'ɫu]3 entier tam [tam]4 en plein tam içindeIIdolu [do'ɫu]çok [ʧok]IVn mcontenu total dolu [do'ɫu] -
5 très
-
6 exceller
-
7 forme
n f1 apparence biçim [bi'ʧim]♦ prendre forme fig biçimlenmek2 les formes vücut hatları3 aspect biçim [bi'ʧim]4 santé fizin kondisyon -
8 fureur
n f1 forte colère aşırı öfke2 faire fureur çok başarılı olmak◊Son dernier roman a fait fureur. — Son romanı çok satıldı.
-
9 vif
I1 rapide canlı [ʤan'ɫɯ]2 intense kuvvetli [kuvvet'li]3 éclatant parlak [paɾ'ɫak]4 violent anı [a'nɯ]◊des paroles vives — acı, kırıcı
5 brûlé vif diri diri yakılanIIn m1 à vif eti açıkta2 avoir les nerfs à vif sinirleri çok gergin olmak3 le vif du sujet konunun canalıcı noktası -
10 attaché
I1 lié bağlı [baː'ɫɯ]2 fermé bağlı [baː'ɫɯ]3 sentimentalement bağlı [baː'ɫɯ]IIn m f1 d'un service ataşe [ata'ʃe]2 attachée de presse basın ataşesi -
11 attachée
I1 lié bağlı [baː'ɫɯ]2 fermé bağlı [baː'ɫɯ]3 sentimentalement bağlı [baː'ɫɯ]IIn m f1 d'un service ataşe [ata'ʃe]2 attachée de presse basın ataşesi -
12 boulot
-
13 nul
1 hiç bir2 değersiz, sıfır ['sɯfɯɾ]◊C'est nul. — Bu sıfır.
3 match nul maçta berabere kalmak4 être nul en -den çok kötü olmak◊Il est nul en histoire. — O tarihten hiçbir şey anlamıyor.
-
14 nulle
1 hiç bir2 değersiz, sıfır ['sɯfɯɾ]◊C'est nul. — Bu sıfır.
3 match nul maçta berabere kalmak4 être nul en -den çok kötü olmak◊Il est nul en histoire. — O tarihten hiçbir şey anlamıyor.
-
15 satisfaction
-
16 travail
n m (pl travaux)1 production çalışma, iş, emek [e'mec]2 tâche iş [iʃ]3 manière de travailler iş [iʃ]◊C'est du bon travail. — Bu iş iyi yapılmış.
4 emploi mesleki çalışma5 écon iş alanları6 les travaux çalışmalar, onarım7 doğum sancıları◊Le travail a commencé. — Doğum sancıları başladı.
-
17 chargé
-
18 chargée
-
19 tenir
Iv t1 à la main elinde tutmak2 maintenir tutmak, saklamak3 diriger iş tutmak, işletmek4 dire söylemek, demek5 tutmak6 tutmak7 apprendre de almak, sağlamak8 tiens ! / tenez ! buyrun !◊Tiens, voici ton courrier. — Buyur, işte mektupların.
IIv i1 aimer bağlı olmak◊Il tient beaucoup à elle. — Oğlan kıza çok bağlı.
2 vouloir çok istemek3 benzemek4 se maintenir kalmak5 résister dayanmak◊La tente n'a pas tenu pendant la tempête. — Çadır fırtınaya dayanamadı.
6 dans un espace clos sığmak7 être tenu à qqch -(y)e bağlı olmak8 être tenu de faire qqch -zorunda olmak9 tiens ! işte ! -
20 dur
См. также в других словарях:
kraldan çok kralcı olmak — birinin davasını ondan çok savunur olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
küfelik olmak — çok sarhoş olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
zom olmak — çok sarhoş olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çok — sf. 1) Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı Bana matematik çok kolay geldi. F. R. Atay 2) zf. Aşırı bir biçimde Ben annemi çok severim. Birleşik Sözler çok anlamlı çok ayaklılar çokbilmiş çok çok … Çağatay Osmanlı Sözlük
olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kemeri dolu olmak — çok zengin olmak Genç, ihtiyar, hepsi tüysüz tüysüz, gözleri fersizdir fakat hepsinin kemeri doludur. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
çok gelmek — 1) (bir şey) gereğinden fazla olmak 2) (bir şey) çekilmez ve katlanılmaz olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
burnu Kafdağında (olmak) — çok kibirli (olmak) Çeltikçiler, o burunları Kafdağında çeltikçiler çarşıya düşmüşler, önlerine gelene dert yanıyorlar. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bin pişman olmak — çok pişman olmak Gündüzki o tatlı eğlentiler şimdi fitil fitil burnumdan gelmeye başladığı için bugün buralara geldiğime bin pişman oluyordum. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
çok baharın otunu yemek — hayatı dolo dolu yaşamış olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir ayağı çukurda olmak — 1) yaşayacak çok az zamanı kalmış olmak 2) çok yaşlanmış olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük